Didem Madak’a Kendi Ellerimle İleteceğim Mektup
Üzüme düştüm, kör oldum. Büyükdere’de düştüm, Emirgan’da düştüm, Kireçburnu’nda düştüm. Kaldıran eden olmadı. Her neyse meselemiz benim bu gece yediğim haltlar değil. Aslında bariz bir meselemiz de yok. Klasik bir Ruhi var karşında. Aslında tam olarak karşında da sayılmaz. Ötende, biraz uzağında, buralarda bir yerde işte. Aslında kızgınım sana bu konuda. Ama neyse. Belki kızılması gereken benimdir.
Sana neden mektup yazmaya karar verdim bilmiyorum Didem. Belki umarsız ve uzun konuştuğumuz vakitleri özledim ve senin fikrini sormadan sana bir şeyler anlatmak istedim, o nedenle. Belki sadece anlatmak istedim, o kadar. Ama sanki içimde tepişen onlarca gereksiz ve incir çekirdeğini doldurmayacak meseleyi sana anlatırsam, kuş gibi rahatlayacağım bir an, yalnızca bir an ama.
Söylesene yaşamak nedir? Ne kadar yaşadın? Neler yaşadın? Ne kadar mutlusun? Hakikaten ne kadar seviyorsun günbatımlarını? Günbatımı izleyecek arkadaşlar bulabildin mi kendine? Yani yalnızca günbatımı izleyecek ve seninle bunu yaptığı için mutlu olacak arkadaşlardan bahsediyorum. Ya da ne kadar sevdin Didem? Sevince midenin hemen üzerinde bi boşluk oluştu mu senin de? Gerçekten ağladığın vakitler oldu mu? Şimdi özlüyor musun Füsun’u, o vakitleri ya da hala ağlayabiliyor musun gerçekten? Zamanın hızla geçtiğini, her anın bizi ölüme yaklaştırdığını, hayallerimizin küçüldüğünü, tükendiğini hissediyor musun? Korkuyor musun zaman zaman? Uyuyor musun şimdi? Uyuyor musun?
Sorularım oldu dünyaya doğru giden, ne çok sorularım. Anlatmak için yola çıktım biliyorum. Fakat anlatamadığım milyonlarca şey var. Garip bir his anlatamamak. Ya artık insanlara, dostlarıma değer vermiyorum ki beni anlayabileceklerine inanmıyorum. Veyahut insanların bana yeteri kadar değer verdiğini düşünmüyorum. Çünkü artık karşımda oturan insanların gözlerine baktığımda samimiyet göremiyorum. Hayır hayır. Bu onlarla alakalı değil. Ben kör oldum ki o samimiyeti göremiyorum. Görsem inanamıyorum. İnansam… İnanılacak gibi değil. Üzüme düştüm, kör oldum derken.. İşte böyle bir şey.
Söylesene hayat bu zamanlarda hakikaten böylesine karışık, böylesine çoktan seçmeli, böylesine zor mu? Hakikaten bir zaman sonra aşk insanı terkeder mi? Yani kalbi insanın… Kalbi bozulur mu? Sevemez mi? Kimseyi… Evetse cevabın neden diye bağıracağım sana. O nedenle cevap verme bu soruma. Sen cevap vermesen de bu soruma.. Hatta sırf aşka inancım kaybolmasın diye benim hoşuma gidecek cevaplar versen de bana, anladım. Olmuyor Didem. Artık aşka ve sevgiye dair, katıksız inanca ve güvene dair, alabildiğine koruma ve sahiplenme hissine dair en ufak bir kıpırtı vukuu bulmuyor içimde. Sarhoş oluyorum, eski günlerdeki gibi çok sigara içiyorum, ellerim ceplerimde dolaşıyorum aşık olabilmek adına. Fakat anlıyorsun beni Didem. O bıçak o yaraya tekrar girmiyor. O yara artık onulmuyor, kabuk bağlamıyor.
Bazen gözlerimi kapattığımda kendimi atlı karınca üzerinde dolu dolu gülümserken görüyorum. Neden sonra etrafa göz gezdiriyorum ve farkına varıyorum benden başka kimsenin atlıkarıncaya binmediğini. Sonra gözlerimi geniş alanda gezdiriyorum, atlı karıncanın çevresinde de kimse yok. Atlı karınca dönerken çalan o eğlenceli müzik o an sanki yüreğimi kör bir bıçakla deşiyorcasına acıtıyor. Sanki açık kalp ameliyatında tüm çığlıklarıma rağmen kalbimi söküp atıyorlar, kaburgalarımı kanırtıyorlar. Gözlerimi açıyorum.
Bazen gözlerimi kapattığımda kendimi Hindistanda bir tren garında bulduğum oluyor. Kalabalık, alabildiğine kalabalık ve rengarenklik hali. Trene biniyor sigaram ve çakmağım hariç bana ait olan her şeyi çantama doldurup çantamı koltuğuma bırakıyorum. Trenin hareket saatine bir kaç dakika kala aşağı inip sigara içiyorum. Sigara içiyorum ve rengarenk eteğiyle bir kadın görüyorum. Karşımda bana bakıyor. Ben ona bakıp, duramıyorum. Dakikalar an hızında geçiyor sanki acı bir ses duyuyorum, tren kalkıyor diyor. Tren kalkıyor. Kadın arkasını dönüp gidiyor. Yavaş yavaş hızlanan trene bakıyorum ardından arkasını dönüp kalabalığa karışan kadına bakıyorum. İkisi de senkronize bir halde uzaklaşıp kayboluyor gözden. Bana ait olan her şey trenle beraber yolculuğa çıkıyor. Kalbim Hintli kadınla beraber gidiyor. Bedenim garda tek başına. Dilemma.
Bana delirmiş olabileceğim hususunda doğruları söyleyebilirsin Didem. Söz sana kızmayacağım. Hem küsmem de bilirsin. Beceremem.
Her neyse bence yeter bu kadar kafanı şişirdiğim. Bu kadar gözlerini yorduğum, hem belki canını sıktığım.
Affet bu gece aklımdan geçirdim seni.
Affet zamanını çalmak için yeni numaralar buldum, kağıdı kendime ortak ettim.
Affet, özledim biraz ağlamayı.