Kapanır Her Yara

19681

Sen, yürüyerek gidilebileceğini zannediyorsun.

Gidemezsin.

Ben, sabır taşlarına sarılıyorum.

Vazgeçemem.

Maharetli ellerim, vuslatına bir şiir dikti.

Umarım sıcak tutar gözlerini.

Kadınım!

Daraldığımda yanımda olsaydın olmaz mıydı?

Pek bir yaban kaldım buralarda.

Sığınacak bir insaf, bir sine bulamadım.

Kimseye içerleyemedim.

İçime çıktı tüm isyanlarım.

En sonunda kalabalık da çekip gitti.

Ben burada, senin, yürüyerek gidemeyen halinle kaldım.

İstanbul sarılsa bana şimdi sımsıkı.

Sen de caddelerinde esen bir rüzgar olsan.

Şöyle bir çevirip kafanı,

‘Sana hala aşığım.’ desen.

Gençliğime dönsem bu genç yaşımda.

Küçük esnaftan gofretini alsan da

yerken şöyle büyük büyük düşünsen beni.

Çikolata bulaşsa hayallerine,

ben dudaklarından öpsem.

Sımsıcak alnın sürtünse göz kapaklarıma.

İstanbul sarılsa bana şimdi sımsıkı.

İstanbul’un dudakları olsan.

Bir daha fethetsem.

Ne yaparsan yap,

bir daha karşıma çık.

Çünkü düzelmiyor fikrim, sen gideli.

Yalnızlığın on parmağında on marifet;

şapkadan çıkarıyor hüzünleri.

Resimlerin hepsini yaktım.

Kinimden zannedersin şimdi.

Yok, vallahi yok.

Sırf seni içime çekeyim diye dumanında.

Yeniden, uçabildiğine inanayım diye.

Şarkılara takılı kaldım.

Söylediklerimi duymuyorum hiç.

Söyleyemediklerimi söylüyor Yasmin Levy.

Sallanan bir mendili,

bir mezar taşını,

geri dönüşü olmamacasına ilerlemiş bir hayatı dinliyorum.

Keşke hayat da seni anlatan bir şarkı olsa.

Bitse, yeniden başlatsam.

Oraya buraya çarpıp aşındım iyiden iyiye.

Artık dalgalanacağı yok bu denizin.

Taşımasını beklemeyin yüklerini artık bu hamalın.

Tereddütsüz her adımında nereye gittiğini soran

her adımda ‘Sağım sarımsak solum soğan!’ diye diye yönünü bulan,

eskisi beyazsa şimdisi siyah bir adam,

kurtarabilir mi çocukları cehaletin elinden?

Seni camilerde arıyorum.

Gören der ki bu çocuk,

ona olan aşkının yerine Allah’ı koydu.

Gerçekler,

Sultanahmet’e senin kuzeyden bakmanla benim güneyden bakmam kadar farklı.

Seni camilerde arıyorum.

Bu, yasak bir sevişmenin tohumuysa bu aşk,

demek ki sen,

bu aşkı vefasızca terk etmek için bir cami avlusu arıyorsun.

Seni camilerde arıyorum.

Çünkü sen,

namusunu zevklerine pay etmiş bir namussuzsun.

Bu çehreye derebeylik kurmuş bir ifade,

hiçliğin hegemonyası,

sana ait kırık saç tokasının sağlam arsızlığı,

dostlarımın cevapsız aramaları,

dostlarımın bu denli ötekiliği,

yediğimin, içtiğimin azlığı, olmayışı,

balıklarımın ölüşü,

umutlarımın yaşayışı,

öğretmenliğimin değil de insanlığımın stajyer oluşu,

ailemin vefasızlığımdan dert yanması,

ailemin, tek derdimin onlar olduğunu sanması.

Ve daha pek uzun tabirler.

Seni içinde sen geçmiyorken bile,

bu kadar uzun,

bu kadar köklü,

bu kadar vahim düşünmekten yoruldum artık.

Sevgi dolum!

Sen yürüyerek gidilebileceğini zannediyorsun.

Ben koşarak sana geliyorum.

Seni, silemeyeceğim kadar çok ve derinime yazıyorum.

Sözler verildi; tutulmadı.

Eller uzatıldı; tutulmadı.

Dilekler güzeldi; tutulmadı.

Bari ben,

senin okunacağın günün,

senin kılınacağın ezanın orucunu tutuyorum.

Allah kabul etsin.