Melamet Hırkası

01

Evvel zamanlar uyandırır hala

gecenin köründe.

Oysa ben sadece su içmeye kalkardım geceleri.

Değişmeyen şey,

o zaman da içim yanardı, şimdi de.

Sesini kıstım biraz şarkıların.

Şimdi daha iyi duyuyorum yokluğunu.

Anlatmaya çalıştığın şu sanırım:

Bir maceraya atıldık seninle.

En aşılmaz tepeleri aştık,

en gidilmez yolları geçtik.

Canavarları yendik.

Onca oku göğsümüze, sırtımıza yedik.

Ama

hayat, topuğa gelen bir oktur; öldürür.

Kusura bakmayın dostlarım.

Ben mendilimi gözlerime bir kere sürerim.

Bir de sizin kınamalarınız,

zaten titreyen sağ dizime romantizma ancak.

Yanlış yöne gittiğini bilmeyen birisiyim.

Kim bilir nerede yanlış aktarma yaptım?

Nerede söylemediler acaba daha yollarına rayların döşenmediğini?

Benim camın buğusu, 5 harf bilir.

Benim camın buğusu cahildir; okuyamaz.

Ellerim hiç beklenmedik sonları yazdıysa kağıtlara;

affet.

‘Amacım, seni sevmek değildi.’

Böyle bir gidişin bıraktığı tek ayak izi budur bence.

Böyle bir ayak izini de ben takip edemem.

Tüm yedeklenmiş sabırlar,

stoklanmış huzur pasajları,

hep özenle sakladığımı söylediğim mutluluk anları.

Şimdi annem kadar uzaklar bana.

Babam kadar umarsızlar.

Dedem kadar da yoklar.

Keşke anlamsız yazabilsem,

keşke benim şiir dediğim bu sözleri okuyanlar kadar sıradan gelse bu ‘şiir’,

keşke ben de bilmesem.

Ama böyledir işte.

Kimisinin inip çıktığı, kimisinin dağıdır.

Bak sana.

Benim ciğerimin patladığı deniz diplerinde

sen nasıl da yuttun küçük balıkları.

Oynayamadığım oyunları nasıl geçtin bir bir.

Uyuyamadığım geceleri sabah ettin.

Bir de güneşe baktın utanmadan.

Şunu unutma.

O güneş sana görünür ama beni ısıtır.

O sokak senindir ama,

her sokak başında bir ben vardır.

Seni sadece sen alkışlar,

ama beni bir Şubat dolusu gözyaşı unutulmaz yapar.

Bugünlük de diyeceğini dedi bu çocuk.

Buradan bir selam da yastığıma.

O kadar kahrımı çektin,

göz ardı edilmeyeceksin.