BİR BARDAK SOĞUK SU

Nice hayallerimizi paylaştığımız bankta oturuyorum.
Ellerimde parmak uçları kesik eldivenlerim,
kafamda herkesin sevdiği
ama hiç itiraf edemediği berem,
saçlarım 3 numara; psikolojik.
Ve sen,
senden kalan, senin bana bıraktığın her ne ise.
Oysa burada bu bankta,
neler konuşmuştuk geleceğe dair.
Sen temeli olacaktın, ben ise çatısı evimizin.
İki ya da 3 çocuk…
İsimleri için kavga edecektik.
Faturalar için hayıflanacaktın da,
elektriği kısacaktık.
Daha bir asılacaktım her güçlükte hayata.
Çünkü sen olacaktın,
zorluklara karşı elimi tutan.
Derken ben ölecektim,
Sen ise bir deniz feneri gibi mağrur,
ve bir kaya gibi sağlam…
Geride kalanları büyütecektin bizim için.
Kulaklarım duymasaydı keşke,
gözlerim görmeseydi.
Ellerimde senin olacak olmanın heyecanıyla – aptal-
sımsıkı kavradığım iki plastik.
İlk yüzüklerimiz…
Göğsümde seninle uçurmak için beslediğim kuş.
Ve bal kavanozum.
Çünkü sen seversin balı.
Şöyle süt ile karıştırdığında,
kahvaltı niyetine bile içersin.
Ben, saf çocuk, bunlarla seni kandırmaya çalışırken,
başkaları fikirlerine katmış seni.
Sen ben orada yokken onların olmuşsun bile.
Bana da bir ders bırakmışsın.
Bir parmakta iki yüzük olmaz.’ diye.
Düşerken yazıyorum bu satırları.
Daha başlamadı acılarım
daha bitmedi de.
En kötüsü düşerken yazılanlarmış, anladım.
Çünkü daha acı değil bu, acının uzak yakını bile değil.
Bu endişe…
Ve bu endişe ise,
bunun acısı…
Kadere inanan Allah bilir.’ der,
inanmayan ‘Ölmeyi bayılmak sanma.’ der.
Korkuyorum şimdi küçük bir çocuk gibi.
Sesler, gölgeler başladı.
Yakında yağmur da damlar, bulutlarından şehrin.
Bir de çekti mi elini eteğini,
insan yapımı gülüşler, hayat sahnesinden.
Halim nice olur bilmem.
Keşke kandırmasaydın beni, demeyeceğim.
Sana yalan söylemeyeceğim.
Çünkü kandırsan da kandırmasan da değişmeyecekti bir şey.
İki türlü de seni isteyecektim, hala kaderime emrettiğim gibi.
Ama ara sıra güleceğim.
Hiç üzülme.’ dediğin anları hatırlayarak.
Ateşe atıp, Sakın yanma.’ dediğini unutmayarak.
Çünkü sözler başka hiçbir şeyin olmadığı kadar kolaydırlar.
İnsanların oklarıdırlar.
Hedefli hedefsiz, kasıtlı kasıtsız,
gider birilerini vururlar.
Ve sen de söz verdin,
yine vereceksin başkalarına.
Cennetten firari güzelliğinle,
elbet daha çok söz vereceksin.
Ama ben duyamayacağım.
Nereye sığsam diye düşünmeden edemiyorum.
Doluyu taşıramıyorum, boşu dolduramıyorum.
Sadece yazmak geliyor içimden,
iyi ya da kötü.
Sahi seni yazarken niteliğini de düşünmüyorum hiç.
Öylesine,
anlatmak için.
Seni sadece senden başka herkese sorma vakti artık,
yaşama değil de ittirme vakti.
Kaçan geminin güvertesinde sallanıp sallanmadığını bilmediğin eli görmeye çalışma vakti.
Şimdi ben nasıl yaşamam gerekiyorsa öyle yaşama hali.
Kızmadan,
itiraz etmeden,
yalvarmadan,
aklını karıştırmaya çalışmadan…
Sadece ağlayarak, hem de hüngür hüngür.
Kendine iyi bak.