İKİ ADAM
mutluyuz
kitap okumuyoruz,
metafor yapmıyoruz,
Anna’yı unuttuk bile
Pia’yı hiç özlemiyoruz.
evet,
Istanbul’dan nefret ediyoruz,
şarap içmiyoruz,
gidenleri de unuttuk çoktan
ayrılıkları hiç takmıyoruz,
hatta dua ediyoruz.
aslında hepsi yalan,
evet
mutsuzuz
Senin ölümün eksiksiz olacak.
Hadi kadeh kaldıralım ,
Hadi cafe crème macchiato.
Senin ölümün sessizlik olacak:
Ve tuttuğunda Pia’nin ellerini,
Sen adam/ baktığında Pia’nin gözlerine
Hainlik etme hadi biraz Pixies dinle.
Benim için gelmeyen gemilere küfretme.
Anna’yı soğuk bi Rus şehrinde
Soluksuz ve renksiz bırakamama ihtimali ile..
Tabii ki ölmek bir ihtimal,
Her neyse.
Her neyse.
her neyse dememeli,
Dostoyevski’ye dakikalarını takdim etmeliyiz.
hem
Kafka’yı okumadan,
Singapur’a gitmeden ölemeyiz.
marjinallik bitmeli,
düşünceleri sadeleştirmeliyiz,
reel bir hayat sürmeli
daha güç ölmeliyiz.
Anna’yı da
-mümkünse-
öldürmeli,gömmeliyiz.
Sana eldiven fırlatmak istiyorum adam.
Seni yağmurlu bir günde
Ve o Rus yazarın şehrinde
Düelloya davet ediyorum.
Nihayetinde bu sokaklarda,
Evet evet tam da burada/ Twister yemek marjinalliktir.
Ve bambuya küfretmek; Anna’nın ta kendisi.
Sana papatyalar fırlatmak istiyorum kadın
Hayallerimizi bi süre daha satmayalım.
aç ölmüş bir şair kadar hissiz,
okyanus kadar derin,renksiz,
çokça da pasaportsuz ve ehemmiyetsizim.
tut ki öldüm efendi,tut ki sebepsiz
tut ki erken davrandın,kaldım hareketsiz
kurtulur mu işçiler,döner mi didem,biter mi savaş?
efendi;
bu çok gereksiz.
Penceresiz odama akın ettiğinde vehimler
Gözbebeklerinin büyümesi için
-Takatsiz ve gereksiz-
Bu şiirin kanını için!
Anla adam!
Adem elmayı yediğinde
Adım Adem olmasa bile
Cehenneme iliklendi yine.
Anla adam!
Adım adım
Soracaksın kendine
Neydi benim adım.
Adın bir kadına iliklendiğinde
Adım adım sorular soracaksın
Dideme,
Ve sinene.
Çekip dumanını…
Kamu spotuna küfredip
Yakıp sigaranı
Savaşları unutup
İçlenip işçi şiirlerine..
Anla adam;
Ölümüm yakın,
Adım adım.
bu gecelik koyu mavi olsun
bu seferlik ucuza kaçalım.
babalar biraz terstir hep
biraz daha olgunlaşalım.
babalar düşünür hep
biraz yalnız bırakalım.
başarısız intihar deneyi de kalsın,
bu gece hatta şiir de okumayalım.
bu gece biraz kitap yakalım.
kitap yakalım çünkü bilmeyelim.
öğrenmeyelim.
büyümek,umutsuzluk,çile,kapitalizm..
çocuklara bahsetmeyelim.
çocuklara göğe bakmayı öğretelim,
göğü unutmayı.
işçileri ise hiç kimseye unutturmayalım.
söndür o sigarayı da Rıfat abi,
sakata gelmeyelim..
Korkuyorum olum artık geceleri
Aşık olamamaktan,
Sigarayı bırakamamaktan,
Eylül’ü görememekten
Korkuyorum mukavva gibi suratları yırtılacak bir gün/
Bir daha sevememekten.
Kitapları yaktım sonra gemileri
Köprüleri ama…
En uzağa attım.
Bazı bazı nefesim kesiliyor olum benim
Ve şu sıralar mütemadiyen paraya sıkışıyorum.
Kapıya sıkışmaya benzemiyor bu garipti
Ama bi söz arasına sıkıştırılmaktan daha iyi.
Hem müstehak ne demek?
Neden hakkımızı yiyor olum birileri?
Öyle deme şimdi.
İstemez miydim sanki;
Sıcak ekmeği sıcak yemeğe yetiştirebilme telaşıyla
Bitirmek tüm mesaileri
İstemez miydim bir gün size çaya gelme düşüncesiyle
Eve erken gitmeyi.
Korkuyorum olum artık geceleri.
abartmıyorum
ezelden beri severim kilimleri,
plastik kül tablası,demir ranzalar
hatta ayakkabıcı selim abi.
hayır abartmıyorum ben
hiç sevemedim vedaları
modern kitapları,birileri.
turuncu mürekkepli kiremitler
en güzel çocukluk tasviri.
ve tabi selim abi.
Muvakkat aşk mı olur dediler divandan birileri
Mukavva ile örmüşlerse eğer gözlerini
Memuriyet değil ki bu muvakkat bir odada,
Göçebe aşkların zevkeylediği bir yatakta
Öylesine gözlerle yaşansın sevda sözleri.
Arama şu sıralar beni
Namüsait bir vaziyette
Ve gayri ihtiyari nahoş bir sesle
Namalum olmuşken delilere
Ve ben namecnunken..
Arama şu sıralar beni .
Antidepresanlarla ve fotoelastisiteyle çözebilirdik herşeyi.
Kilimleri sevmeyi, Selim Abiyi, işverenleri değil belki ama
Sigorta eksperlerini sonra dilencileri belki mültecileri.
otur ve dinle beni
biraz sessiz
otur yahu adam
bi fincan muhabbet söyledim
şekersiz.
körlükten korkuyorum
fakat tanrı kör edecek beni
seziyorum
paradan da korkuyorum
ama közünde kahve pişireceğim
eminim.
Freud’a hak veriyorum ben
hakkı var
suça ve özgürlüğe istinaden.
noktalama işareti en büyük eksikliğim
ha bir de hüznüm ve sevincim
biraz kitap yakacağım
yeminliyim.
ellerini bağla birbirine geçecek
göreceksin
plastik ile meşe farklıdır
hissedemeyecek ve ”durun be abi” diyemeyeceksin
basit öleceğiz
göreceksin.
kavuştur ellerini
çağır Yorgo’yu
tazelesin.
Yorgo!
bu gece masa neşesiz
bizden bilme sakın
sebepsiz
hem ne fark eder ki
sen, meyhane, tabure ve siz
kimin şiirleri toprak altında
solucanlar niye medeniyetsiz?
doldur Yorgo
Rıfat ve Selim abiyi ara
bi parça buz getir
bi parça da siz.
Gidilmez gecenin sonundayım
Vakit çok göreceli
Vakit muğlak.
Pembe hayaller kızlara dair degilse eger;
Merak ediyorum pembe hayallerimize ne oldu
Hangi kirli el dokundu ki böyle
Ceviz ağacının kokusunu
Sarı yaz güneşinin yakısını unuttuk.
Merak iyi biseydir dediler,
Hep beraber kabul ettik.
Ben merak ettim:
Niçin her sabah uyandığımda bi adam tarafından
Umursamazca ve pervasızca
Anlamsızca ve sınır tanımazca
Kötü olan her ne varsa
Kötüye giden her ne varsa
Hepsinin sorumlusu ilan edildim?
Babam beni sever miydi?
Unuttum
Aşık olduğum bi kız vardı
- Aşık olduğum kelimeler
Aşık olamadığım mevsimler..
İnanmazsın bunların hepsi gittiler.
Elimde işte bu müsveddeler,sevmeler.
işçi,
‘müphem’ bir buğu var gözlerinde
soğuk buz gibi bir çaresizlik gizli
‘merhamet ya rab’ demenin beklentisinde -süreli-
süresiz merhametiyle kahreden
işçi.
gereksiz ölümlerin,
taze soğanın,
sineye çekmenin,
ucuz sigaranın,
ağlayamamanın
en samimi muhattabı
en gerçek roman kahramanı
işçi.
mayıs,
sana ne diyeyim mayıs?
sen bilmezdin karanlığı.
kiraz mevsimi,
hani nerede işçi bayramı?
hani nerede umutların mayıs?
bu neyin kederi?
Tanrım,
ölmeli mi bir baba?
gerçekten bu sadece kader mi?
yoksa 150 yıl önce –İngiltere’de de olan hani-
bir işçinin, mayıs günü ölmesi
gerekli mi
gerçek mi
vakitli mi?
Adam, yorgunum.
Hazirana mana yüklerken beni sayma.
Yabancıladım zaten dünyayı
Dünyayı içselleştiremedim
Nefesimi katamadım dünyaya.
Dünyayı sevemedim.
Hem zaten yaşlanınca bu hayatta
Yürüyememek var, sevmek var.
Onu sevmemden sebep kimse göndermeyecek beni darağacına
Darağacına doğru ansızın gitmek var.
Ölen işçiler var sen doğarken
Gün doğarken unutuluyorlar.
Sinek:F.Köse