İZAHAT

Uzak bir değirmen ve tepedeki o yalnız ağaç…
Neden bu kadar kızdım raks edenlere bilmiyorum.
Değirmenime dokunmadan gittiler ağacımdan çaldıkları elmalarla.
Yalvarmadım onlara, savaşmaya hazırdım zahir.
Ama bakışlarını hatırlıyorum şimdi.
O zaman da unutmamıştım ya işte.
O bakışlar…
O aşağılamayı seven lakin aşağıya bakamayan bakışlar.
Yukarıya bakan lakin yıldızlardan ziyade gökdelenlere dikili bakışlar.
Sinsi bakışmalar…
İnsani sızlanmalar…

Sandalyeme vurdular işte !
Kalemim de kırılır yakında.
Burada işler tersine işler, şaşırma !
En sonunda verecekler idam kararımı hissediyorum
Ben öldükten sonra olacakları da biliyorum
Dedim ya işte; infaz kararım verilecek
Daha sonra yargılanacağım;
Ruhum anneme gönderilecek.

Hepsinden sonra ben çocuk olacağım.
Top oynanırdı ya bahçelerde güneşe inat,
Annem kızsın diye top oynayacağım.
Güneşi alıp başıma geçireceğim -ve işte hastayım-.
Herşey, o sıcak çorbadan bir daha içmek için olacak.
Ateş havalesinde kabuslar görüp uyanmak için.
Anne kollarında soğuk suda yıkanmak için.
Gerekirse sonsuza dek iyileşememek için.
Sadece o kokuyu, ebediyyen çekebilmek için.

Ölüm demiştin ya hasretten önce,
Ne sarı sokak lambası yanıyor bu gece
Ne de kar var bu tek hecede.
Sadece keskin bir yalnızlığın tadı, odamda…
Sokağa çıksam,çukur yahut tümsek ayna.

Sormadılar bana hiç birşey,
Deli diyecekler şimdi biliyorum.
Sanırım ben bu gece insanlıktan çıkıyorum !
Sevdiğim bardağıma çayımı koyup
Dumanını izlemeye dalıyorum.
Bıraktım şimdi darma duman olmuş yolları
Zaten ne anneme çıkıyor,
Ne çocukluğuma,
Ne Istanbul’a.
Kelimeler bile özenmiş yollara !